18 Aralık 2012 Salı


Tüm Kaygıları Bırakın “Anne” Olmanın Keyfini Çıkarın!

“Bebeğim çok sık ağlıyor! Acaba hasta mı?”

Bebeğiniz sadece iletişim kurmak istiyor olabilir


Bebek ağladığında annelerin ilk aklına gelen “Bebeğim hasta mı?” sorusudur. Oysaki ağlamak, bebeklerin dış ortamla iletişim kurmak için en sık başvurdukları yoldur. Ağlamanın tipi çoğu zaman ağlamanın nedenine bağlı olarak şekillendiğinden; iyi bir gözlem ile bebeği huzursuz eden problem hakkında fikir sahibi olunabilir.

Gaz sancısı çeken bebek ağlar!


Hastalıkların yanı sıra; gaz sancısı, aşırı sıcak ortam, açlık veya bebeği sıkabilecek fazla giyim bebeğin başlıca ağlama nedenleri arasındadır. Örneğin gaz sancısı olan bebekler kilo alımları iyi ve sağlıklı bebeklerdir.  Genellikle doğumdan 2-3 hafta sonra, özellikle akşamları ortaya çıkan ağlama nöbetlerine sebep olan bu sancılar giderek sıklaşır. Bebek 6-8 haftalık olduğunda en yoğun şekilde kendini gösteren gaz sancıları yaklaşık olarak 3. ayda kesilir. Bu süre içerisinde ağlama krizlerini azaltabilmek için birçok ilaç ve davranış metodu denenmiş olsa da; bunların hiçbirinin bilimsel olarak etkinliği kanıtlanmamıştır.

Bebeği fazla giydirmeyin


Anneler genellikle “Bebek üşüyecek” endişesiyle, bebeğin bulunduğu ortamın sıcak olmasına özen gösterip, bebeği kat kat giydirme eğilimindedirler. Ancak ortam ısısının fazla olması ve bebeğin fazla giydirilmesi çok sık yapılan bir hata olarak kabul edilir. Emzirirken annenin sıcaklığı zaten bebeğin ısınması için yeterli olmaktadır. Bu sırada bebeği fazla giydirirseniz, bebeğin bunalıp ağlaması kaçınılmazdır.

Bebek acıktığını haber veriyor olabilir


Bebeklerde en sık ağlama sebeplerinden bir de açlıktır. Acıkan bebek ağlar. Yenidoğan bebeğin beslenmesini ise bebeğin kendisi yönetmelidir. Bebek acıktığında zaten anneye gerekli uyarıları ağlayarak yapacağından zorlamalara gerek yoktur.

Kucağınıza alıp onu rahatlatabilirsiniz

Kıyafetlerinin çıkartılması, uykuya dalarken refleks olarak irkilme, çevresel uyarıların fazlalığı, uyku öncesi rahatlatma amacı ile yapılan sallama gibi bazı hareketler tam uykuya dalmak üzere olan bebekte zamanlama hatası ile ağlamaya neden olabilir.  Böyle durumlarda bebeğin fiziksel temas gereksinimi hatırlanmalı, bebek kucağa alınarak kendini güvende hissetmesi sağlanmalıdır. Annesinin sıcaklığını hisseden bebek kısa süre içerisinde rahatlayacaktır.

“Bebeğim kabız mı oldu?”

Anne sütü ile beslenen bebek, kakasını haftada bir kez fakat yumuşak kıvamda yapıyorsa kabızlıktan endişelenmeye gerek yoktur; çünkü anne sütünün hemen hemen tamamına yakını bağırsaklardan emilir. Bu da dışkılama sıklığının az olmasını açıklayan bir durumdur. Öte yandan, bebeğin ıkınması ve bu sırada yüzünün kızarması da olağan bir durumdur ve kabızlık olarak algılanmamalıdır. Anne sütü ile beslenen sağlıklı bir bebeğin 3-4 günde bir, hatta bazı durumlarda haftada bir dışkı yapması bebeğin kabız olduğu anlamına gelmez.

“Bebeğimi nasıl giydirmeliyim?”

Yeni doğan bebeklerde terleme görülmez; bu nedenle fazla giydirdiğiniz zaman sıcaklık fazlalığının yarattığı sıkıntıyı ağlayarak ifade etmeye çalışacaktır. Ayrıca fazla sıcak olan ortamlarda bebeğin burnu tıkanır. Bebeğin elleri ve ayakları soğuk ise, üşüyüp üşümediğini ensesi kontrol edilerek anlaşılabilir. Öte yandan, oda sıcaklığının 22-23 derece olduğu zamanlarda, bebeğinizin sizden sadece 1 kat fazla giyinmesi yeterli olacaktır.

“Bebeğimi nasıl ve nereye yatırmalıyım?”

Yeni doğan bebeklerin yatırıldığı yerde yastık olmamalıdır. Sağlıklı bir uyku adına, bebeğin yatacağı zemin için fazla yumuşak olmayan, şekil değiştirmeyecek sertlikte olan bir şilte seçilmesi önerilir.  Diğer yandan, şilte pamuklu bir kumaştan yapılmış olmalı ve şilteyle beşik arasında 2cm.den fazla boşluk bırakılmamalıdır. Bebek sırt üstü pozisyonda, hafif eğimli dik bir düzeyde yatırılmalı; olası bir boğulma riskine karşı üzerine örtülen örtüler dikkatle seçilmelidir.

“Bebeğimi hangi sıklıkla emzirmeliyim? Ya doyuramazsam!”

Bebeği doyuramayacak olma korkusu anneliğin ilk günlerinde en sık rastlanan endişe kaynaklarından biridir. Oysaki her anne aynı anda iki bebek büyütecek miktarda süt üretme kapasitesine sahiptir. Bu nedenle bu kaygının sizi üzmesine izin vermemelisiniz. Bebeğin beslenme düzeninin orkestra şefi bebeğin kendisi olmalıdır. Ancak, başlangıçta emzirme aralarının 3 saati geçmemesine özen gösterilmelidir. Öte yandan, bebeğin emerken her 2-3 emme hareketinin ardından bir yutkunma hareketi yapması sağlanmalıdır. Sütünüzün yeterli olduğunu anlamak için bebeğinizin ayda kaç gram kilo aldığını, günde kaç defa bezini ıslattığını gözlemleyebilirsiniz. Bebeğin ayda en az 500 gr kilo alması, günde en az 5-6 defa altını ıslatması, doğumdan sonraki 15. günde ise doğum kilosuna ulaşmış olması bebeğin aldığı sütün yeterli olduğunu gösterir.

Sütün artması için doğumdan sonra, en geç 1 saat içinde bebek anne göğsüne yatırılmalıdır.  Bebek emmese dahi, ilk 4 saat boyunca, her saat başı bebek annenin memesine koyulmalıdır. Sonraki günlerde ise, günde 10-12 kez emzirmek faydalı olacaktır. Süt rahatlıkla geliyorsa, beslenmenin sıklığını belirleyecek olan yine bebek olacaktır.

“Bebeğimin sağlıklı gelişimi için neler yapmalıyım?”

Öncelikle daha gebe iken bebeği anne sütü ile besleme konusunda motivasyon kazanılmalı ve ilk 6 ay bebeğin sadece anne sütü ile beslenmesi sağlanmalıdır. Ayrıca bu dönemde bebeğin düzenli sağlık kontrolleri de ihmal edilmemelidir. Annenin ruhsal ve fiziksel sağlığı bebeğin sağlıklı büyümesi üzerinde doğrudan etkili olacağı için; annelerin kendilerine çok iyi bakmaları gerekir. Bu nedenle, kucaklayan, dokunan, göz teması kurup, duygularını belli edebilen, konuşan, dinleyen, bebeğine şarkılar söyleyen, kitap okuyup hayal gücünün gelişmesi için ona imkan veren, bebeğiyle oyunlar oynayan bir anne olmaya daima özen gösterilmeli; endişe ve kaygılardan uzak, huzurlu, sakin bir yaşam tercih edilmelidir.

17 Aralık 2012 Pazartesi





YENİDOĞAN

Yeni doğmuş bir bebeği yakından inceleyelim:
(Aşağıdaki yazı miadında doğmuş bebekler için geçerlidir...)

Vücudu:
Miadında bir bebek ortalama 3000-3500 gram arası ağırlığındadır ve boyu da ortalama 50 santimetredir.Omuzlar dar, karnı dışarı çıkıktır. Kalça kısmı da dardır. Kollar ve bacaklar nispeten kısadır ve vücuda doğru çekilmiş olarak durur.

Başı:
Yenidoğan bebeğin başı vücuda göre nispeten daha büyüktür. Doğumdan sonraki ilk günlerde bebeğin başının şekli uzamış ya da asimetrik olabilir. Bunun nedeni doğum kanalından geçerken bebeğin baş kemiklerinin dar kanala girebilmek için birbirleri üzerine binerek uyum sağlamaya çalışmasıdır. Buna molding (şekil verme) adı verilir. Birkaç gün içinde yuvarlak haline dönecektir. Yine saçlı deride doğum tümseği adı verilen bir şişlik farkedilebilir. Bu da molding sürecinin bir parçasıdır.
Bebeklerde doğduklarında kafataslarında iki adet yumuşak alan vardır. Fontanel (bıngıldak) adı verilen ve parmakla basınca altında kemik olmadığından içine göçen yapılar kafatası gelişiminde çok önemlidirler. Önde alnın hemen üstünde yeralan ve daha büyük olan dörtgen şekilli büyük fontanel, bir de kafanın arkasında yeralan daha ufak üçgen şekilli küçük fontanel vardır.Küçük fontanel genellikle 2-6 ay arası, büyük fontanel ise 18 aylıkken kapanır ve ortadan kaybolur. Fontanellerin üzerini kaplayan zar oldukça kalın ve dayanıklıdır. Bu yüzden bebeğinizin başını yıkamak ve kurulamak bebeğe zarar vermez.

1.Ön fontanel
2.Arka fontanel
3.Alın kemiği
4.Paryetal kemik
5.Paryetal kemiklerin birleşmesiyle oluşan "sutura sagittalis"
6.Artkafa kemiği

Saçları:
Bazı bebekler oldukça saçlı doğarken bir kısım bebek ise neredeyse saçsız doğar. Vücutta lanugo adı verilen ipeksi ince vücut tüyleri sırtta, omuzlarda, alında, kulaklarda ve yüzde yaygın bir şekilde bulunabilir. Özellikler prematürelerde lanugo daha fazladır. Lanugo tüyleri ilk birkaç haftada kaybolur.

Gözleri:
Açık tenli bebekler genellikle gri-mavi göz rengine sahipken, koyu tenli bebeklerin gözleri kahverengi ya da koyu gridir. Göz rengi değişecekse bu genellikle 6 aylıkken olur.
Yenidoğan bebeklerin göz yaşı bezleri tam olarak çalışmadığından üçüncü haftaya kadar ağladıklarında gözlerinden yaş gelmeyebilir.

Dudakları:
İlk emzirme sonrasında bebeğinizin üst dudağında ufak bir baloncuk meydana gelebilir. Bu ağrısız baloncukta soyulma da meydana gelebilir. Bu tamamen normal bir durumdur ve dudaklar biraz daha dayanıklı hale geldiğinde bu baloncuk da ortadan kalkar.

Cildi:
İlk doğduğunda bebeğinizin rengi gri-mavi, ıslak, kan ve verniks ile kaplı haldedir. Bebeğiniz nefes almaya başlar başlamaz rengi ilk önce yüz ve gövdesinde ve kısa zamanda da ellerde ve ayaklarda pembeleşerek normal rengine döner.

Açık tenli bebeklerin ciltlerinde kızarık ve daha soluk alanlar beraberce bulunabilir. Bu tamamen normal bir durumdur ve birkaç hafta sonra bebeğin rengi homojen görünüm kazanır.
Bebeğinizin cildinde tıkanmış ter ve yağbezleri burun, yanaklar ve çenede milia adlı topluiğne başı büyüklüğünde beyaz noktacıkların oluşmasına neden olur. Birkaç hafta içinde bu bezler çalışmaya başladığında bu noktacıklar da ortadan kalkar. Bu noktacıkları temizlemek gereksizdir.

Bebeklerin bileklerinde, ellerinde, dirseklerinde ve ayaklarındaki cilt kolaylıkla soyulur. Özellikle miad geçmesiyle doğmuş bebeklerde bu durum daha da belirgindir. Bu tamamen normal bir durumdur ve tedavi gerektirmez.
Vernix caseosa (verniks) bebeğinizin vücudunun özellikle kıvrımlı bölgelerinde yoğun bulunan beyaz, krem kıvamında bir maddedir. Doğum öncesi dönemde bebeğinizin cildini koruyan bu madde bu koruyucu etkisini doğum sonrasında da gösterir. Verniksi bebeğinizin vücudundan yıkayıp temizlemek yerine tüm vücuduna homojen bir şekilde yayınız.

Bebeğinizin vücudunda irili ufaklı basmakla solan kırmızı noktacıklar görebilirsiniz. Bunlar bebeğin cildindeki yüzeyel damar yumaklarından başka birşey değildir. Özellikle boynun arkasında, gözkapaklarında, burunda ve alında daha yaygındır. Bebeğiniz ağladığında bu noktalar daha belirgin hale gelir. Dokuzuncu aya kadar bunların çoğu kaybolurken özellikle boyundakiler daha uzun kalabilir.
Mongol lekesi adı verilen koyu pigmente alanlar koyutenli bebeklerde özellikle belde ve kalçalarda görülebilir. Koyu mavi-siyah arası renkteki bu lekeler sanki çürük izlenimini verse de öyle değildir. Bebeğiniz dört yaşına gelene kadar yavaş yavaş küçülür ve kaybolur.

Göğüsleri:
Anneden gelen hormonların etkisiyle hem erkek hem de kız çocuklarının memeleri belirginleşmiş olabilir. Bazı bebeklerde meme uçlarından az miktarda süt akışı bile olabilir. Bu tamamen normal olan ve tedavi gerektirmeyen bir durumdur. Memeuçlarından süt geldiğinde asla memeuçlarını sıkmayınız, zira enfeksiyon oluşabilir. Bu durum birkaç gün içinde kendiliğinden kaybolur.

Göbek kordonu:
Bebeğinizin göbek kordonu mavi-beyaz renkli bir yapıdır. Kesildikten sonra geriye 4-5 santimetrelik bir kısmı kalır. Doğumdan hemen sonra enfeksiyonu engellemek için damlatılan antiseptik ve/veya antibiotik rengi bulaşmış olabilir. Kesilen kordon bir ile üç hafta arası bir zamanda kurur, rengi koyulaşır, ufalır ve kendiliğinden düşer. Bebeğinizin kordonunu temiz ve kuru tutmaya özen gösterin. Üzerine bebeğinizin tulumu ya da bezi gelmemelidir. Günlük bakımı temiz suya batırılmış pamuklu çubukla kordonun tabanının etrafını silerek yapabilirsiniz. Temizlikle alkol kullanmaktan kaçının, zira alkol tahriş edebilir. Bebeğinizi küvetinde yıkadıktan sonra kordon bölgesini temiz pamuk çubuğuyla kurulayın.
Göbek kordonunda enfeksiyon belirtileri bölgede kötü koku, kızarıklık, akıntı, pü boşalması gibi belirtiler olursa mutlaka doktorunuza bildirin.

Genital bölgeler:
Anneden gelen hormonların etkisiyle yenidoğan bebeklerin genitalleri (cinsel organları) şişkin görünebilir. Kız bebeklerde hormonların etkisiyle vajinadan süt ya da kan renk ve kıvamında bir sıvı gelebilir. Erkek bebeğinizin skrotumu (testisleri örten zar) bazen hafifçe şiş ve yine hafifçe büyümüş görünebilir. Ancak bunlar normal durumlardır ve çoğu durumda tedavisiz kendiliğinden düzelir.

14 Aralık 2012 Cuma





Hamilelik Öncesi Fazla 


Kilolarınızdan Kurtulun


Fazla Kilo Çocuk Sahibi Olmayı Olumsuz Etkiliyor
Fazla kilo ile yumurtlama problemleri, kıllanma ve insülin direnci arasında yakın bir ilişki olduğu ve bunların çocuk sahibi olmayı olumsuz etkilediği bilinmektedir. Öyle ki; kadında adet düzensizliği ya da yumurtlama problemleri var ise, sadece kilo vererek ve egzersiz yaparak adetler düzenlenebilir.
Çok Zayıf Anne Adayları da Dikkatli Olmalı
Hamilelik döneminde kilo artışına dikkat edilmesi gerektiği gibi;hamilelikten önce de anne adayının ideal kilosunda olması oldukça önemlidir. Ancak sadece fazla kilolu anne adayları değil, normalin altında bir kiloda olan anne adayları da dikkatli olmalıdır. “Aşırı zayıflık da hamilelik şansını tehlikeye atmaktadır. Ayrıca zayıf kadınlarda, yetersiz beslenmeye bağlı olarak vitamin ve mineral eksiklikleri sıklıkla görülür. Bu sebeple, hamile kalmaya karar vermeden 3 ay ile 1 yıl önce uygun bir beslenme programı ile ideal kiloya ulaşılmalıdır. Anne adayları, vücut kitle indeksleri 18,5–24,9 kg/m2 arasında, yani normal kiloda hamile kalmalıdır.
İki Kişilik Yemek Gerekmiyor
Hamilelik öncesinde anne adayının ideal kilosunda olması kadar hamilelik sırasında da kontrollü yemek yemesi ve beslenmesine dikkat etmesi çok önemlidir. Hamilelik sırasında çok ve tek taraflı beslenmekten uzak durup, temel besin gruplarından gün içerisinde yeterli ve dengeli almak gerekir. Üstelik sanılanın aksine ‘iki kişilik’ yemek de gerekmemektedir. Hamilelik sürecinde fazla kilo almayı engellemek için yapılması gereken ilk şey, hangi besinlerden ne kadar tüketileceğinin öğrenilmesidir.
Fazla kilolu olarak hamile kalmak;
  • Hamilelik sırasında kronik hipertansiyona yakalanma oranını artırır.
  • Preeklampsiye (hamilelik zehirlenmesi) yol açabilir.
  • Hamilelik şekeri riskini yükseltir.
  • Kilolu bebek dünyaya getirme riskini artırır.
  • Ölü doğuma neden olabilir.
  • Sezaryenle doğum olasılığını artırır.
  • Doğum sonrası kanama, alt karın, idrar yolu, yara yeri enfeksiyonların oluşma riski fazladır.
  • Bebekte beyin-omur-omurilik bozuklukları, karın duvarı, kalp anormallikleri ve birçok başka anormalliklerin görülme olasılıkları artabilir.
Bu sebeple fazla kilolu anne adaylarına, hamilelik öncesinde yağdan fakir, liftten zengin diyet uygulayarak ve egzersiz yaparak kilo vermesi önerilir. Bu diyeti yaparken anne adayının doktorundan ya da bir beslenme-diyet uzmanından bilgi alması çok önemlidir. Çünkü bilinçsizce yapılan diyetler gebe kalma şansınızı azaltabilir.
Hamilelik döneminde önerilen, tüm temel besin maddelerinden yeterli ve düzenli alarak idealbeslenme şeklini oluşturmaktır. Proteinler, yağlar, karbonhidratlar, vitaminler ve mineraller olarak tanımlanan temel gıdalardan dengeli bir şekilde almak hamilelik sürecinden önemlidir. Besin değeri düşük gıdaları fazlaca tüketmek, gereksiz kilo almaktan başka bir işe yaramaz. Uygun beslenme planı için doktorunuzun ya da bu konuda uzman bir diyetisyenin önerilerinden yararlanmanızda fayda vardır.
Hamilelik döneminde kişiden kişiye değişse de normal kilo alım oranı 10–12 kilo arasında değişir. Ancak bu, anne adayının hamilelik öncesi kilosu ve boyu, yaşı, daha önce sahip olunan bebek sayısı, iştahı, metabolik bir hastalığının (diyabet vs.) olup olmadığı, sosyo-ekonomik ve kültürel özellikleri, günlük fiziksel aktivitesine göre değişebilir.

13 Aralık 2012 Perşembe




Bebeklerde UYKU


Bebeklerin uyku düzeninin sağlanması için son yıllarda oldukça popüler olan ve herkesin bir bilgiçlik edasıyla birbirine tavsiye ettiği yöntem ağlatma metodu.

Buna göre bebeğinizi kendi başına uyumayı öğrenmesi için odası
nda yatağına bırakıyorsunuz. Bir süre ağlıyor ve ardından susarak uyuyor. 

Sağlam sinir gerektiren bu uygulama sonucu ilk günlerde uzun olan ağlama süresinin giderek kısalacağı ve bir süre sonra bebeğinizin kendi başına uykuya dalmayı öğreneceği iddia ediliyor.

Uzun bir süre boyunca bu yöntemin gerekliliği ve yararları savunuldu. Ancak uzmanların yaptıkları son araştırmalar durumun hiç de öyle olmadığı yönünde. 

Özellikle, bu yöntemin bebeklerin psikolojik gelişiminde geleceğe dönük olumsuz etkiler bıraktığını araştırmalar ortaya koymakta.

Yapılan son incelemeler bebeklerin odalarında ağlayarak uyumaya bırakılmaları sonucunda uyumayı değil, susmayı öğrendiklerini ortaya koyuyor. 

Bu durum ise bireylerin yetişkinlik dönemlerinde ürkek ve ihtiyaçlarını rahatlıkla dile getiremeyen bir ruh yapısında olmalarını tetikliyor. 

Bebeğin içine itildiği yalnızlık ve terkedilmişlik duygusu ile birlikte gelen korkular da cabası.

Bebeklerin ilk büyüme dönemlerinde ihtiyaç duydukları en temel gıda kuşkusuz sevgi ve şefkat. Bu noktada annenin ilgisi ve sevgisi bebeğin psikolojik gelişiminde çok temel bir rol oynuyor. Sağlıklı bir psikolojiyle yetişen bireyler de sağlıklı bir toplumsal gelişme için elzem.

Dolayısıyla bebeğin kendi halinde ağlayarak susmayı öğrenmesi ve bu şekilde uyuması anne-baba için işin kolay yöntemine başvurmak oluyor. Ancak bebeğinizin psikolojisi üzerinde yaptığı tahribat ömür boyu onarılamayacak sorunlara yol açabiliyor.

Diğer yandan düzensiz uykular özellikle anneyi en çok zorlayan konulardan birisi. Bütün gün bebeğiyle ilgilenen anne, bebeğin gece uykuları düzensiz olduğu zaman, neredeyse yirmi dört saat boyunca sağlıklı bir dinlenme imkanı bulamıyor.

Peki bebeğinizin uyku düzenini sağlamak için ne yapmak gerekiyor?
Öncelikle uzmanların, bebekler için bir yaşından önce uyku düzeni tutturmaya çalışmanın anne-baba ve bebeği yıpratmaktan öteye faydasının olmayacağını söylediklerini belirtelim.

Aslında yukarıdaki sorunun cevabını da yine bebekler kendileri veriyor. Her bebek için değişmekle birlikte, hepsinin kendiliğinden bir düzen tutturduğu gün geliyor. Kimi bunu çabuk yapıyor, kimi geç. Bazı anne-babaların anlattığı uykuları çok düzensizdi, sonra bir gece yatıp sabaha kadar uyudu, sonraki gün de, ertesi gün de, o gün bugündür uyuyor demesi aslında çok gerçek bir hikayeyi tasvir ediyor.

Anne-babaya düşen yine en zoru oluyor. Bebeğinizin bu uyku dengesini bulmasını beklerken insanüstü bir sabra ihtiyaç duyuluyor. 

Özellikle annenin durumu müthiş bir fedakarlık öyküsünü teşkil ediyor. 

Ama bebeğiniz için, dünyanın en masum ve sevimli canlısı için değmez mi?

11 Aralık 2012 Salı



Doğum valizimde, hastane çantamda neler olmalı?

Doğum için hastahaneye giderken valizimde neler olmalı? 
Bu soru her anne adayının kafasında dolanıp duran bir sorudur. E-beybi.com olarak aklınızdaki soruları biraz olsun yoketmek için sizlere bu yazıyı hazırladık.
Doğumdan önce, doğum yapacağınız hastanenin ne gibi imkanlar sunduğunu öğrenmeniz oldukça faydalı olacaktır. Kimi hastahanelerde anne ve bebek için gerekli bazı eşyalar sağlanmaktadır. Böyle bir imkan olup olmadığını bilirseniz, yanınızda gereksiz bazı eşyalar taşımış olmazsınız.
Kendiniz İçin:
Anne adayı, bebeği için hazırlayacağı bavula kendi kişisel bazı eşyalarını da ilave etmeli veya ayrı bir valiz yapmalıdır.
Mutlaka Gerekenler
Bunlar 2-3 takım gecelik veya pijama (bebeğinizi emzireceğinizden önden düğmeli olanları tercih edilmelidir), sabahlık, çorap, terlik, bol miktarda iç çamaşırı, kişisel temizlik ürünleri (diş fırçası, diş macunu, sabun, havlu, tarak, deodorant, kolonya, vs.), küçük el aynası, bol miktarda hijyenik ped, en az iki adet emzirme sütyeni, meme uçlarını korumak için hazır satılan kompresler, meme ucunuza sürmek için krem, meme ucunuzu temizlemek için kullanacağınız mendiller, kirli çamaşır torbası.
İnce detaylar
Ses kayıt eden cihazınız varsa, yanınızda götürerek bebeğinizin ilk ağlamalarını kaydedebilirsiniz. Varsa video kamera veya fotoğraf makinenizi de yanınızda götürmeniz, ilk günün o güzelliği ve mutluluğunu ileride tekrar yaşama imkanı sunacaktır… Eğer bebeğiniz için günlük tutmayı planlıyorsanız, yanınızda bir defter ve kalem götürmeyi de ihmal etmeyin. İlk günün heyecanı ve mutluluğunu anında aktarma imkanınız olmuş olur.
Güzel görünmek sizin de hakkınız
Doğumdan sonra solan cildinizi biraz olsun canlandırmak, eşinize ve gelen ziyaretçilere daha güzel ve bakımlı görünebilmek için, en önemlisi kendiniz için birkaç makyaj malzemenizi de yanınızda götürebilirsiniz.
Ayrıca bir paket peçete veya rulo havlu da çok işinize yarayabilir.
Hastaneden çıkarken giyeceğiniz kıyafeti doğumdan önce hazırlayıp, yerini eşinize göstermenizde çok büyük fayda var. Tabiki önceden hazırladığınız valizinize de koyabilirsiniz. Yanlız hazırlayacağınız kıyafetin bedeninin, doğum öncesi kıyafetlerinizden en az bir beden daha geniş olmasına dikkat edin veya bol elbiseleri tercih edin. Ya da hamileyken giydiğiniz hamile kıyafetlerinizden bir takım koyabilirsiniz.

2 Aralık 2012 Pazar


 


Hayatın ilk 28 günlük dönemi “yenidoğan” olarak tanımlanıyor ve bu hassas dönem özel ilgi ve bakım gerektiriyor. Doğumla birlikte gerçekleşen uyum sürecinde yapılacak hatalar yaşamsal problemlere yol açabiliyor.Hücre seviyesinde başlayan yaşam döngüsünün birinci ve kolay olan bölümü tamamlanmak üzere...
Gerçekleşecek doğumla birlikte 9 ayı aşkın süredir anne karnındaki rahat ortamda devam eden yaşam artık tek başına sürdürülmek zorunda. Önce nefes almak öğrenilecek, sonra beslenme ve sırasıyla diğerleri....
Hayatın ilk 28 günlük dönemi “yenidoğan” dönem olarak tanımlanıyor ve bahsettiğimiz serüvenin ilk sınavı da bu dönemde veriliyor. Anne karnındayken son derece rahat bir ortamda ve bütün ihtiyaçları anne tarafından karşılanan bebeğin göbek kordonunun kesilmesiyle birlikte, artık tüm dengelerini kendisi sağlamak zorunda. 
Anne karnındayken kapalı olan akciğerler ilk nefesle birlikte açılıyor, bebek nefes almaya başlıyor, kanındaki oksijen oranı hızla artıyor ve göbek kordonu kesildiği için birçok metabolik dengeyi kendi kendine sağlamaya çalışıyor.
Doğumdan sonraki birkaç gün bebek için yeni dünyaya uyum dönemi olarak geçiyor.Ancak her 10 sorunsuz hamileliğin bir tanesinde doğumda bebeğin adaptasyon için yardıma ihtiyaç oluyor. Toplamda da 100 tane sağlıklı ve sorunsuz gebenin 1 tanesinin doğumunda bebeğe kalp masajı yapmak ya da akciğerlerine hava göndermek için solunum cihazına bağlamak gibi işlemlerin yapılması gerekebiliyor.
Doğumda oluşabilecek sorunların önüne geçebilmek için her doğumda mutlaka ve mutlaka sadece bebekle ilgilenmek üzere bir doktor ve hemşirenin hazır bulunmasını öneriliyor. Hayatın ilk birkaç dakikası içinde yapılması gereken işlerin doğru yapılmamasından kaynaklanan birçok ciddi problem yaşanabilir. Oksijenlenme süreci gecikirse, başta beyin olmak üzere bütün organlar zarar görüyor. Oksijenin azalması, karbondioksit miktarının artması asidoz denilen bir tabloya yol açıyor ve beyin hücreleri ölmeye başlıyor. Beyin hücreleri kendisini yenileyemediği için yerine yeni hücreler konamıyor.Bu asfiksi dediğimiz durumun sonucunda bedensel ve zihinsel gelişim geriliği, epilepsi, okul başarısızlıkları ya da en kötüsü spatisite gibi ileriye yönelik pek çok sorun oluşabiliyor.
Anne sütü bebeğin sağlık sigortası
Adaptasyon sorunlarının çözülmesinden hemen sonra metabolik olaylar geliyor. Bebek tüm besinlerini anne karnında kordon vasıtasıyla alırken, doğduktan sonra kendisinin beslenmesi ve erkenden anne sütü alması gerekiyor. Bebeğin erkenden anne sütü almasını sağlayabilmek için yapılabilecek en önemli uygulama, bebek ve annenin ayrılmamasını sağlamak oluyor.
Annenin memesinde bulunan süt, annenin tüm bağışıklık sisteminin hücrelerini içeriyor. Ve mikroplara karşı müthiş bir koruma sağlıyor. Dolayısıyla bebek, doğduktan sonra ilk saatlerde kolostrum dediğimiz ilk sütü alırsa birçok hastalığa karşı korunma sağlanmış oluyor
Aile, çocuk doktoruyla ne zaman tanışmalı?Olayın son derece önemli bir başka püf noktası ise, anne ve babanın çocuk doktoruyla tanışma zamanı. İdeal tanışma zamanının doğum öncesinde, doğuma yakın bir zaman diliminde gerçekleşmesi gerekmektedir. Böylece hekim ve aile arasında güven mekanizması işlemeye başlıyor, anne çok daha rahat doğuma giriyor.
Bebek izlemleri sırasında bebekte ya da annede bir sorun çıktıysa ve bu sorun nedeniyle gebelik beklenenden daha önce sonlandırılacaksa ya da bebek riskli bir bebek olacaksa, çocuk doktoruyla anne ve babanın iletişimi o noktada daha bir önem kazanıyor.
Doğum sonrasında ilk dakikalar, saatler çok önemli ve herşeyin senkronize yapılması gerekiyor. Bebeği izleyen ekip doktor, bebek hemşiresi ve bebeğin ailesinden oluşuyor. Aile her zaman bu ekibin önemli elamanı olarak görev almakta ve doktor ve hemşirenin başarısının bir anlamda ailenin de başarısına bağlı olmaktadır. Bu uyumu sağlamak için doğum öncesinde iletişimin mutlaka sağlanması gerekiyor.Sütün gelmesi için bebek anneye yardım ediyorBebek doğduğunda, çocuk doktoru bebeği alarak ilk solunumun başlaması için gerekli işlemleri yapıyor. Islak bir ortamdan kuru bir ortama geçen bebeklerin çoğu, kurulanır kurulanmaz ağlamaya başlıyor, ciltleri pembeleşip, normale dönüyor.
Göbek kordonu kesiliyor ve doğum normalse, daha doğum odasından ayrılmadan bebek kurulanıp annenin üzerine yatırılabiliyor. Karnın üzerine yatan bebeklerin bazıları içgüdüsel olarak anne memesini buluyor. Daha doğum masasında bebek anne memesini tutar ve orada emerse anneye çok büyük uyarı yapmış oluyor ve beyin süt üretimi için emir veriyor. Memeden süt gelmeye başlıyor. Bu sebeplerden dolayı sezaryenle doğumdan çok normal doğumu önerilmektedir. Normal doğum sonunda  annenin bebeğini çok kısa bir  süre içinde emzirebildiğini vurguluyor. Anne sütüyle beslenmeye başlayan bebek mümkün olduğunca çabuk eve gönderiliyor.
Hastaneden çıkmadan yapılan tarama testleri
Bebek eve gitmeden bazı tarama testlerin yapılması gerekiyor. Bebeklik döneminde hiçbir bulgu vermeyen ama yaş ilerledikçe ortaya çıkan ve bulgu vermeye başladığında tedavisi için çok geç kalınmış olan doğumsal metabolik hastalıkların erken tanısında bu testler ayrı bir önem taşıyor. 
Bu testlerin başında fenilketonüri ve hipotiroidi geliyor. Bu hastalıklar klinik belirti vermeye başladığında çok geç kalınmış olunuyor ve tedavisi çok güç zeka geriliklerine yol açıyor. Bu sorunlardaki önemli bir kazanım ise, fenilketonürinin tarama testi yapılıp da bebekken tanısı konabilerse, ilk bir ay içerisinde gerekli tedavi yepıldığında, çocuk tamamen normal bir şekilde büyüme devam ediyor. Fenilketüniri taraması topuktan alınan bir damla kanla yapılıyor.
Yaklaşık 10 gün içinde sonuç ortaya çıkıyor. Fenilketonüri şüphesi olanlarda ise test bir kez  daha tekrarlanıyor. 
“Bu bir tarama testi olduğu için ailelerin içlerinin rahat olması gerekli, önemli olan hiçbir çocuğun atlanmaması. Çünkü bir takım sağlam çocukta test sonuçları pozitif çıkabiliyor. Bu çocuklara ikinci ve daha ayrıntılı test yaptığımızda ise sağlam çocuklar daha rahat ayrılabiliyor.
Yaklaşık beş bin kişide 1 tane fenilketonüri olmasına karşın ilk taramada çok daha fazla kişide şüpheli sonuç çıkıyor. Bu nedenle test sonuçları pozitif çıktığı zaman ailelerin çok fazla sorun yaratmasına gerek yok, asıl sonuç ikinci testin sonucunda belirlenecektir. Biz bu nedenle şüpheli grubu geniş tutuluyor.”
"Test pozitif çıkarsa bebeğe özel bir beslenme uygulanıyor. Bu hastalıkta bebekler dışarıdan aldığımız besinlerde bulunan fenilalanin dediğimiz aminoasidi parçalayamıyor. Bu nedenle hiç fenilalanin almaması gerekiyor, bunu aldığı zaman fenilalanin, fenilketonlara dönüşüyor ve vücutta sindirilemediği için de birikiyor ve zamanla beyine hasar vermeye başlıyor. Fenil alanin tüm protein içeren gıdalarda bulunuyor. Çocuk büyüdükçe de yaşına uygun diyetler düzenleniyor.
Anne sütü fenilketonürili bebeklerde ölçülü olarak verilebiliyor. Günümüzün gelişen gıda teknolojisi sayesinde bu hastalar için uygun proteinli gıdalar da üretilmeye başladı. Bu sayede çocuklardaki gelişim geriliği de ortadan kalkmış oldu." 
Hipotiroidi tarama testi
Hipotiroidi tarama testi ile tiroid bezinin çalışması takip ediliyor. Çünkü tiroid bezi vücutta son derece önemli bir organ. Hızlı çalışması durumunda metabolizmayı hızlandırıyor. Hızlı çalışan metabolizmaya bağlı olarak kilo kaybı, sinirlenme, ellerde titreme gibi sorunlar yaşanabiliyor. Tam tersine tiroid bezinin yavaş çalışması durumunda ise, kişide kilo alımı, yorgunluk, haraketlerin yavaşlaması gözleniyor. Bebeklerde ise hipotroidi direkt beynin gelişmesi üzerine etki ediyor. Tiroid bezi yavaş çalışıyorsa, beyin gelişimi sağlanamadığı için kretinizm denilen, hipotroidiye bağlı bir hastalık ortaya çıkıyor. 
“Aslında hipotiroidi tarama testi de son derece basit bir şekilde gerçekleştiriliyor. Fenilketonürideki gibi alınan bir damla kanla sonuca ulaşmak mümkün. Bebekte hipotiroidi çıkmasındaki en önemli risk faktörü ise kalıtsal özellikler oluyor. Ancak hala sebepleri çok iyi bilinmiyor. Yaklaşık 10 binde 1’lik görülme oranı var. Tedavi edilmeyen çocuklarda ise ağır zeka geriliği ile giden bir tablo ortaya çıkıyor. Bu nedenle mutlaka tanısının konmuş olması ve tedaviye geçilmesi gerekiyor.”
Bu denli önemli bir problem olmakla birlikte tanı konduktan sonra tedavilerinin de bir o kadar kolay ve ucuzdur, “Tiroid hastalıklarında bir ilaç tedavisi uygulanıyor. Tanı konar konmaz da tedaviye başlamak gerekiyor. Tabletler şeklinde verilmesine karşın suda rahat eridiği için, bebeğin yutmasında problem yaşanmıyor. Aynı zamanda son derece etkili ve ekonomik bir yöntem” 
Fenilketonüri ve hipotroidi ne zaman fark edilebiliyor?
Eğer tarama testleri zamanında yapılmazsa ilk iki üç ay içerisinde sorunlar bulgu vermeye başlıyor. Bebek etrafla çok fazla ilgilenmiyor. Bu dönemde annesine gülümsemesi, etrafı seyretmesi gerekirken bu davranışlar gözlenmiyor. Hipotroidinin kendine özel bulguları gözleniyor. Bunların başında da kabızlık geliyor. Bebek daha ilk ay içerisinde kabızlık yaşıyor. Çok hareketsiz olduğu gözleniyor, kafasında bıngıldak denilen boşluklar çok geniş oluyor. Bu bulgular hekimi hipotroidi varlığı konusunda şüphelendiriyor. Türkiye’nin her yanında hipotroidi taramasının yapılmamasının çok üzücü bir kayıp olduğunun altını çimek gerekiyor. Hipotroidi tanısı almış ve tedavisine zamanında başlanan çocukların sağlıklı çocuklar gibi normal  bir gelişme izleyeceğini ve bu konuda ailelerin rahat olması gerekmektedir. “Bu çocukların sağlıklı çocuklardan farkı, takiplerinin çocuk hekimlerinin yanında, çocuk endokrinoloji uzmanı tarafından da yapılmasından geliyor. Fenilketonürili çocukların takibini de, çocuk uzmanı yanında, çocuk metabolizma uzmanı yapıyor.”
Eğer ailede akraba evliliği, farklı bir metabolik problem, bebek ölümü öyküsü varsa risk oluşacağı için genişletilmiş tarama testi uygulanıyor. Topuktan alınan bir damla kanla yapılan genişletilmiş tarama testinde yirmiye yakın hastalığa bakılıyor. Tarama testlerinin en ideal alınma zamanı ise 7-10. günler arasında. Yeni doğan bebeğin son taraması ise, bebek bir aylık olduğunda yapılan işitme taraması ile kalça ultrasonografisi oluyor. Bu sayede işitme kayıplarına çok erken safhada tanı konabilirken, aynı zamanda kalça ultrasonografisi ile de ileriki dönemlerde olabilecek kalça çıkığı riski de önceden saptanmış oluyor. 
Yenidoğanın hemorajik hastalığı denilen sorunun yaşanmaması için doğar doğmaz her bebeğe mutlaka 1 miligram K vitamini enjeksiyon şekilde yapılıyor.
K vitamininin son derece önemli olduğunu ve mutlaka yapılması gerektiğinin altını çizerek, saf anne sütüyle beslenen bebeklerde anne sütündeki K vitamini yeterli olmayacağı için bebek 15 günlük ve 1 aylık olduğunda iki kez daha ağızdan K vitamini vermek gerekmektedir.
Sağlıklı bebeği bekleyen sorunlar neler olabiliyor?
Sağlıklı bebeği bekleyen sorunlardan bir tanesi yenidoğan sarılığı. Sarılığa neden olan madde bilirübin ve bu madde kan hücrelerinin parçalanması sonucu oluşuyor. Bebeklerin vücudunda bilirübin ise daha fazla oluyor ve karaciğer bu maddeyi safrayla birlikte alarak bağırsağa yolluyor, oradan da dışkıyla dışarı atılıyor. Yeni doğanların karaciğeri erişkinlere oranla daha yavaş çalıştığından bilirübini atmakta gecikiyor ve vücuttaki bilirübin düzeyi artarak sarılığın ortaya çıkmasına neden oluyor. Ama anne ve bebekte kan uyuşmazlığı varsa, bebeklerin alyuvarları çok daha hızlı bir şekilde parçalanmaya başlıyor ve çok yüksek miktarda bilirübin ortaya çıkıyor. Karaciğerden de atılamadığı için toksik düzeylere ulaşabiliyor. Bu noktaya gelindiğinde, ilk etki yine beyin üzerinde oluyor ve önce işitme sinirleri zedeleniyor ve eğer yüksek sarılıktaki bir bebek yeterli düzeyde tedavi edilemezse ileri yıllarda ömür boyu taşıyabileceği bazı nörolojik sorunlar yaşayabiliyor. Hiç takip edilmemiş bebeklerde yüksek sarılık nedeniyle ileri yaşlarda spastik kalma riski dahi olabiliyor. 
Bebeklerin yarısına yakınında bebek sarılığının görülebildiğini ve çoğunlukla da hafif bir seyir izleyerek geçtiğini hatırlatarak, ancak kan uyuşmazlığı durumunda şiddetinin artacağına işaret ediliyor: “Her bebeğin belli limitleri bulunuyor. Kan değişimi yapılması gereken bilürübin ve fototerapi yapılması gereken bilürübin değerleri faklıdır. Ve fototerapinin bebeklere hiçbir sakıncası olmadığının bilinmesi gerekiyor. Fototerapi uygulaması sırasında bebeklerin gözleri korunuyor. Bilirübinin çok yükselmesi durumunda ise yapılması gereken tedavi kan değişimi oluyor."
Hafif sarılığı olan bebeklerde anne sütü ile beslemek çok önemlidir, bu çocuklarda bol miktarda anne sütü alınması önerilmektedir.
Eve gidildiğinde dikkat edilmesi gereken noktalar
Bebek eve götürüldüğü zaman sağlıklı ve sorunsuz büyümesinin devam etmesi için en önemli kriterinin anne sütü ile beslenmesine devam edilmesidir.
- Gebelik boyunca ve doğumdan sonra da hem annenin hem de babanın hiçbir şekilde sigara içmemesi gerekiyor. Yine bebeğin hiçbir şekilde sigara dumanına maruz kalmaması gerekiyor. 
- Oda sıcaklığının 22-24  derecede olması yeterli oluyor. Özellikle kış aylarında bebeklerin çok sıcak ortamlarda, soba yanında bulundurulması sakıncalı. Yatağın kaloriferin ya da sobanın yanına konması ani bebek ölümlerini artıyor. Bu nedenle de bebek mümkün olduğunca ısıtıcılardan uzak tutulmalı ve kat kat giydirilip sarılmamalı. 
- Ani bebek ölümlerindeki bir başka risk yaratan unsur ise, bebeğin yüzükoyun yatırılması oluyor. Bu nedenle geceleri bebek sırt üstü yatırılmalıdır.
- Bebeğin kalça sağlığının gelişmesi için de mutlaka ara bezi kullanılmalı. 
- Beslenme konusunda da sadece anne sütü öneriyoruz ve bunun yanında gerekli bazı vitaminleri öneriyoruz. Bebeklerin yaklaşık ikinci haftadan itibaren, günlük 4 damla D vitamini damlası kullanması gerekiyor. Bu şekilde hızla büyüyen kemiklerin sağlamlaşması sağlanıyor